Kızlarla yaşadığımız ilkler canlandı gözümde yine.
Amacımız böyle ulusal bir hizmet yapabilmek hiç değildi o zamanlar. Amaç kızların yaşadıkları acının onların bedenlerinden çıkartılmasıydı. Bir çeşit Şeytan çıkarma gibi…
Onların da canı acıyacaktı bizimkilerin içi acıdığı gibi, onlar da korkacaktı, onlar da hissedecekti kızar ne hissediyorsa.
Bu olaya karar verdiğimizde hiç kimsenin aklına "peki ya sen diye sorma aklına gelmemişti, kendilerinin de eğitildiğini anladıkları zamana kadar…
Bu olaya karar verdiğimizde hiç kimsenin aklına "peki ya sen diye sorma aklına gelmemişti, kendilerinin de eğitildiğini anladıkları zamana kadar…
Peki ya ben! Neyin intikamı bu, neyin bedellerini ödetiyorum bu insanlara?…
Karakterini kendi şekillendirenlerdim sanırım. Bana neyi tu kaka dedilerse ona meyil vardı. Tüm öğretilere inat gelişti yapım, nedenini ben de bilemiyorum ama ilk bana yapma dediklerini yaptığım an anlamıştım yasakların zevk verdiğini.
Büyüdükçe anladım ki, bir insanı tutsak etmek için illede demir parmaklıkların arkasına bağlamak gerekmiyor. Yada bir insanın özgürlüğünü almak için parmaklıklar da yetmiyor.
Büyüdükçe anladım ki, bir insanı tutsak etmek için illede demir parmaklıkların arkasına bağlamak gerekmiyor. Yada bir insanın özgürlüğünü almak için parmaklıklar da yetmiyor.
İnsanın zindanı aslında kendisidir. Ne derler korkusu, iş bulamam aş bulamam endişesi, cehenneme atılırım inancı, toplumdan dışlanma yapayalnız kalma histerisi…
Oysa zaten insanlar yalnız değimli doğduğu gün kadar, bazen yalnızlığının içerisinde gezinir gölgeler o kadar. Ya da yalnızlığını keşfedebilenler, yalın halini sevebilenler, en az şeye ihtiyacı olanlar en özgür, en sahip değil midir?
Kızlarla ikinci gün köşke geldiğimizde giriş katta bir süre aşağıdaki seslere kulak kabarttık..
Kızlarla ikinci gün köşke geldiğimizde giriş katta bir süre aşağıdaki seslere kulak kabarttık..
"Suu, suuu"
Sadece su istiyorlardı.
O zamanlar daha kamera sistemini yaptırmamıştım, ama ilk fikir o anda geldi.
Ne istediklerini tercüme edip ilk pet şişelere yönelen Özlem oldu.
"Ne yapıyorsun sen" dedim
"Öldürecek miyiz adamları kızım, iki gündür bunlar aç ve susuz"
" Peki suyu hak etmek için hakaretken başka ne yaptı ki bunlar da bir de götlerine hizmet götüreceksin" dedim.
Elinde pek şişeyle kaldı öylece.
" Biz kimseyi öldürmeyeceğiz Özlemcim, ancak onlar kendini öldürtür, can tatlıdır merak etme, eğer o kadar akıllılarsa ölecek kadar direnmezler" dedim.
Aşağı kata inen kapağı kaldırıp merdivenlerden inmeye başladık. Off çok pis kokuyordu, hepimiz sanki sinek kovalarmış gibi burun deliklerimizin etrafında elimizi salladık.
Havalandırmayı açtım.
Orhan, bizi görür görmez cılız bir sesle
"Su lütfen" dedi. Karnına elini dayayarak yere çöktü.
Mustafa hiç de susuz kalmış gibi kükremiyordu.
Mustafa," ağzına sıçacam senin yemin ederim. Buradan nasıl olsa çıkacağım bir gün, o zaman göreceksin bağlanmayı aç aç bırakmayı, bokunu yedireceğim sana bokunu dedi."
" Öylemiiii " dedi Melek…
Mustafa nın önündeki tasa kakasını yaptı, Mustafa nın başını ayağıyla bastırdı.
"Bir tat bakayım, güzelse ben de bakarım"
Mustafa nın yüzü gözü boka bulandı ama bir yudum almadı…Melek bir sinir kahkahası attı .
O arada Gül ün tecavüzcüsü öbür kafesten;
" Orospular, pis orospular sizin hepinizin ..mına koca kazık sokmadan ben de buradan çıkmazsam bana da erkek demesinler. Şimdi beni daha fazla kızdırmayın da karnımı doyurun, su getirin. Yapacağınız güzellikler hafifletecektir cezalarınızı."
Nasıl kahkaha attıysam duvarlar sallandıydı sanki.
Bana kalmadı zaten Gül fırladığı gibi adamı yere yatırdı, çuval gibi tüm bedenini tekmeledi tekmeledi..
Adamda çıt yok..
O ne yaptığını biliyordu…
Bana baktı Gül şaşkın, kırmızı puantili donunu gözlerimle işaret ettim. O indirdi ben sıktım hayalarını…
Hah şimdi canı acıdı…
"Ahhhhhhh"ve bayıldı.
Ortada Orhan,
"Bana bir bardak su verir misiniz efendim, lütfen izin verin içeyim"
Özlem bana baktı, ben diğerlerine. Bir şaşkınlık…
Yani alışığız ya küfre, tehdide, bilumum söylenmeyecek söze, adam efendim diyor, "su efendim" diyor… Hoşumuza gitti…
Özellikle diğerlerine örnek olsun, terbiyeli olsunlar, teslim olabilsinler diye onaylayan bakışlar çıktı bizden. O su içti, diğerleri baktı o gün.
Özellikle diğerlerine örnek olsun, terbiyeli olsunlar, teslim olabilsinler diye onaylayan bakışlar çıktı bizden. O su içti, diğerleri baktı o gün.
"Dedim adam istemesini biliyor bak
Melek sen de getir şu piliç poşetini adam yemek de yesin"
Melek çöp poşetini getirdi attık Orhan ın kafesine, o yedi diğerleri küfrede ede baktı. Biz de yukarı çıktık…
Biz hepimiz günün büyük bir bölümünü iş yerlerinde geçiriyor akşamları ibadet eder gibi buraya gelip ancak bir iki saatimizi mahzende harcayabiliyorduk.
Ertesi gün ben birkaç cerrahi aletle gelmiştim köşke. Kızlar elimdeki büyük çantayı görünce sordular, dedim gerekebilir, gözerini iri ri açıp bana hesap sorar gibi baktılar.
Görürsünüz dedim…
Aşağıya indik hep beraber yine.
Orhan ın sesini duyduk daha inerken
"Hoş geldiniz efendilerim."
Baktık secde vaziyette, aşını kaldırmadan öylece bekliyor kafesinde. Diğerleri oturmuşlar kafeslerinde bitkin, halsiz…
"Bu gün pek sessizsiniz"
Ses yok..
Dedim böyle şirin davrananlara ödülümüz var, yemek ve su….
Özellikle börek getirmiştim, özellikle…
Orhan ın kafesinden girdi özlem, çıkardı geniş ayaklarını yere atığı böreklere bastı.
Orhan çok acıkmıştı belli, hiçbir şey kalmayıncaya kadar Özlemin ayaklarını cilalayıp parlatıncaya kadar yedi ayağının altında ezilen börekleri.
Sonra Özlem
"Canım benim, şimdi boğazın kurumuştur senin al suyun "dedi, büyükçe alüminyum tasın içerisinde ayaklarını yıkadı ve Orhan a verdi.
Orhan büyük bir iştahla içti. Etrafındakiler onun bu olayı nasıl yaptığına anlam veremese de sanırım çok acıktıklarından az biraz rol yapmak için birbirlerinden gözleriyle destek istiyor gibi baktılar.
Önce Mustafa biraz alaylı şekilde dişlerini sıkarak,
"Eteğinize yüz süreriz sultanlarımız, hoş gelmişsiniz" dedi, yerlere kadar eğildi…
"Öyle mi gördün salak " diye azarladı Melek. "Sana bu gün de bir şey yok. Yarın adam gibi iste dedi."
Mustafa'nın yüzü fena asıldı…Hiç sesini çıkarmadan midesini tuta tuta oturdu.
Açlık en büyük islah etme yöntemlerinden biridir. Belki de Tanrı orucu o yüzden vecibeler arasına koymuştur. Arada kendi kendilerini ıslah etsinler diye sanırım. Ya da açlıkla ıslah edilecekleri zamana alıştırma olsun diye…
Tecavüzcü olanları iyi gözlemleyen zeki biriydi. Düşündüğümden daha dayanıklı bir yapısı vardı. Mutlak bir zayıf yönü olmalıydı aslında, geliş sebebi bir tüyo veriyordu ama, yine de emin olmak gerekiyordu.
" Hoş geldiniz efendim" dedi ve eğildi. Öyle kaldı.
Gül kafese girdi, o da ayağının altına poşetiyle döktü böreği, bir ayağıyla başından bastırıyor, diğer yandan börekleri eziyor ve yediriyordu. Hiçbir şey kalmamıştı poşette. Suyu ayağından tasa dökerek boşalttı. Tecavüzcü içti içti, en sona geldiği sırada nasıl kavradı Gül!ün ayağını kimse bir şey anlamadı, fena halde ısırdı..
Gül bir çığlık attı, attığı gibi de tekmelemeye başladı ama hırsı geçmiyordu.
"Nerde senin o çantan" diye bana seslendi.
"Ben hallederim, bu benim işim" dedim.
Zaten elleri kolları bağlıydı adamın, ben kızlardan destek istedim. Burnunu iyice sıkıp nefes almak için ağzını açmasını sağladım. Sonra bir çengelli iğneyle ucunu kızdırarak tuttum dilini, bisturi ile kestim dilinin ucundan 2 cm kadar. İki dikiş attım, bu kadarı yeterde artardı bile…
Önce kızların yüzü dondu adamın çığlığı soluk alışına döndüğü anda. Ne yapıldığını yeni anlıyor gibiydiler. Uzun bir sessizlik oldu…
"Bunu yaptığımıza inanamıyorum yaaa" dedi Özlem hiddetle yukarı çıktı…
Arkasından da biz…
Bu köşke gelmeden önce herkesin içinde birikmiş bir sürü öfke vardı kusacağı. Adres olarak en son canını acıtanlara odaklamışlar ve ona kusacaklardı. Onlar çocukken oynadığımız evcilik oyunu gibi, sonrasında parmağımızla bir şık yapıp her şeyin eski haline döneceği ama, rüyalarında bir kahraman gibi, bir kraliçe gibi, bir silahşor gibi intikam alıp alkışlanıp hayatlarına aynıyla, kaldığı yerden devam edeceklerini zannediyorlardı. Sanki bu bir oyundu da biz abartıyorduk.
Yukarı çıktığımızda uzun soluklu tartışmamız olmuştu. Belki buna tartışma demek çok hafif kalırdı, kavgayla karışık bir kusmak denebilirdi.
Yukarı çıktığımızda uzun soluklu tartışmamız olmuştu. Belki buna tartışma demek çok hafif kalırdı, kavgayla karışık bir kusmak denebilirdi.
Biz de kopmalıydık, biz de çözülmeliydik elbette ki dimdik ayakta durabilmeyi başarabilmeliydik.
Zannediyorlar mıydı ki biz aşağıda onlara ceza veriyorduk. Hayır! Tamamen hayır!
İçlerindeki öfkeyi kusuyorlardı sadece. Tek başlarına olsalar kusabilecek de değillerdi. Bir destekçi bulmadan kendi başlarına yapabilmişler miydi. İnsanlarda düşüncelerine ve davranışlarına onay isteği vardır. Kendi onayını asıl onay mercisi sayabilenler kendi kendilerinin efendileridir. Yoksa her zaman bir başkasının onayına muhtaç olarak ömrünü tüketir.
Burada bir birlerinin şahidi ve bir birlerinin onaycısı oldular. Hele hele ben onlar için asıl onay mercisi idim. Çünkü orda benim, onların kaygılarını kaygılanmaktan öte bir davam yoktu. Hiçbir paylaşımım olmadığı halde sırf onlar için evimi, emeğimi, zamanımı, bilgi birikimimi onlarla paylaşıyor olmam onay beklentilerini yeterince karşılıyordu…
Burada bir birlerinin şahidi ve bir birlerinin onaycısı oldular. Hele hele ben onlar için asıl onay mercisi idim. Çünkü orda benim, onların kaygılarını kaygılanmaktan öte bir davam yoktu. Hiçbir paylaşımım olmadığı halde sırf onlar için evimi, emeğimi, zamanımı, bilgi birikimimi onlarla paylaşıyor olmam onay beklentilerini yeterince karşılıyordu…
Şimdi olmaz bu kadar ama derken kendi çelişkilerini yüksek sesle dile getiriyorlardı.
İçlerindeki ses evet, hak etti, daha fazlasını da hak ediyor dese de, bunu ben yapmasaydım başkası yapsaydı da ben de bilseydim içim çok daha rahat edecekti diye düşündüklerinden emindim. Hatta hiç görmeseler bilseler , hatta birisi gelip onlara senin bedduan deymiş de ondan dese sanki daha mı rahat edeceklerdi.
O akşam tam olarak neler söyledim cümle cümle aklımda olmasa da temasını izah etmeliyim.
Çünkü; o zaman kendilerinin de burada bir eğitim gördüklerini, bir çözümlenme yaşadıklarını daha iyi anlayacak hale gelmişlerdi.
Özlem kendi öfkesinin yönü değişmiş, merak dönmüştü. Ve şimdi kendini ve tanıdığını zannettiği nişanlısını çözümlüyordu. Kendisini diyorum çünkü; artık ne isteyip ne istemediğine karar vermesi gerekiyordu. Çünkü görülüyor ki nişanlısı bir köle idi. Orhan ın aşağıdaki tutumları, davranışların bizleri şaşırtıyor olması da bu sebeptendi zaten. Nişanlısından böyle ciddi otorite göremeyince anne otoritesine kaymış yada belki de umduğu gibi kendisini idare edebilecek bir güçte olmadığını fark etti Özlem in. Kopuşlar ondan olmalı diye açıkladım. Bu gerçeği herkes fark etmişti. buradaki olay belki de Orhan için bir şans, bir mükafat bile olabilirdi. Bunun düşüncesi bile Özlem in kafasını allak bullak etmişti. Şimdi kendisiyle yüzleşmesi gerekiyordu.
Gül ün ve benim yaptıklarım ona kendi öfkesinin adresi olmadığı için abartı geliyordu ama herkes kendi acısını çiğniyordu burada hal bu ki…
Anlamak zorunda olmadığını, herkesi kendi halinde bırakması gerektiğini, en önemlisi de asla kendisini orada aziyet görenle özdeşleştirmemesi gerektiğini söyledim. Bu ona garip geldi…
Gelmesin garip, her kes kendi yaptıklarının sonucuna katlanır. Hayat bir sürü seçimlerle akar . Yolun sağından gitmeye karar verirsin karşına biri çıkar çarpışırsın, tanışırsın, ondan sonra o kii hayatındadır . Belki acı da verebilir sana bu tanışma ama bir seçimin sonucudur bu .Sağ taraftan gidilseydi bu başına gelmeyebilirdi mesele. Seçimler, kararlar silsilesi ile hayatımız şekillenir kaderimizi çizeriz biz.
Bu kişiler kendi geldikleri noktada bizleri buldular. Ve biz onların aynasından başka bir şey değiliz aslında. Kendi cezalarını çekiyorlar. Belki şöyle de diyebiliriz Tanrının yeryüzündeki eli de olabiliyor bazen başa gelenler…
Böyle açıklamalar biraz şaşırtıyordu kızları, biraz sakinleştiriyordu…
Orada kendilerinin neden burda bunu istemiş olabileceklerini merak ettiler.
Gül… babasının felciyle birlikte öyle bir sorumluluk almıştı ki üzerine ailenin anası, babası, abisi, her şeyi olmuştu. Güçlü görünüyordu. Böyle bir güç ister istemez etrafındakileri çekiyordu. O da itiraz etmeden aldı hepsini kolunun kanadının altına. Ama yoruluyor, bazen altından kalamıyor, yıpranıyordu. Üstelik herkesi finanse etmeye de zorlanıyordu. Herkesin başını okşamaya da yetişemiyordu. Bu arada kadın dı o… Libidosu yüksek, hoş çekici bir kadın…Beğenilmek, arzulanmak , dişiliğinin onaylanması en büyük egosuydu.Etrafındaki her kesin onunla ilgilenmesini isterdi hatta ilgilemeyenlere tahammül edemezdi. Ne yapar ne eder bir şekilde bunu başarırdı.
Anlamak zorunda olmadığını, herkesi kendi halinde bırakması gerektiğini, en önemlisi de asla kendisini orada aziyet görenle özdeşleştirmemesi gerektiğini söyledim. Bu ona garip geldi…
Gelmesin garip, her kes kendi yaptıklarının sonucuna katlanır. Hayat bir sürü seçimlerle akar . Yolun sağından gitmeye karar verirsin karşına biri çıkar çarpışırsın, tanışırsın, ondan sonra o kii hayatındadır . Belki acı da verebilir sana bu tanışma ama bir seçimin sonucudur bu .Sağ taraftan gidilseydi bu başına gelmeyebilirdi mesele. Seçimler, kararlar silsilesi ile hayatımız şekillenir kaderimizi çizeriz biz.
Bu kişiler kendi geldikleri noktada bizleri buldular. Ve biz onların aynasından başka bir şey değiliz aslında. Kendi cezalarını çekiyorlar. Belki şöyle de diyebiliriz Tanrının yeryüzündeki eli de olabiliyor bazen başa gelenler…
Böyle açıklamalar biraz şaşırtıyordu kızları, biraz sakinleştiriyordu…
Orada kendilerinin neden burda bunu istemiş olabileceklerini merak ettiler.
Gül… babasının felciyle birlikte öyle bir sorumluluk almıştı ki üzerine ailenin anası, babası, abisi, her şeyi olmuştu. Güçlü görünüyordu. Böyle bir güç ister istemez etrafındakileri çekiyordu. O da itiraz etmeden aldı hepsini kolunun kanadının altına. Ama yoruluyor, bazen altından kalamıyor, yıpranıyordu. Üstelik herkesi finanse etmeye de zorlanıyordu. Herkesin başını okşamaya da yetişemiyordu. Bu arada kadın dı o… Libidosu yüksek, hoş çekici bir kadın…Beğenilmek, arzulanmak , dişiliğinin onaylanması en büyük egosuydu.Etrafındaki her kesin onunla ilgilenmesini isterdi hatta ilgilemeyenlere tahammül edemezdi. Ne yapar ne eder bir şekilde bunu başarırdı.

Şu tecavüzcüne hırsı acaba neden kendisiyle değil de kardeşiyle ilgilendi noktasından yaklaşmamak bu bağlamda çok da yanlış olmazdı. Olaya bu yorumu verdiğimde nasıl hiddetlenmişti, nasıl da üzerime yürümüştü. Belki de üst benlikte hissettiği gibi kız kardeşini koruma dürtüsü de olabilirdi… Ama ben bilirim ki alt benlik ne derse odur…
Özlem kendi muhasebesini şimdi kendisi yapacaktı… Nişanlısı bir köle idi. Kendisi ya onun sahibi olacak yada kendi sahibini bulacaktı.
Ama özlem böyle bir şey istemiyordu, böyle ipi elinde bir kölenin sahibi değil yüreğinden bağlı bir sevgilinin eşi olmak istiyordu. Onun tanımı şöyle idi, " Cesur yürek filmindeki gibi, hani William gücüyle İngiltere nin kıpına dayandı ya; aklıyla, gücüyle ama bir kadının gönlünün kapısında kul oldu… Ben böyle olsun istiyorum. Ayağımın dibinden yemek yiyecek erkeğe böyle saygıyla bakmam, ya da aşkına hürmet etmem mümkün değil" diyordu. Ne büyük çelişki nişanlısı ise sevgisini, aşkını böyle gösterecek biriydi…
Özleme sorunun aslında kendini sevme sorunu olduğunu, dört başı mamur birinin seni ayağına düşecek kadar sevmesinden korktuğunu, böyle bir şeye asla ihtimal vermediğini, kendini onu idare edecek kadar güçlü hissetmediğini söylediğimde onun da yüzü düşmüştü ama o kadar sinirlenmedi. Kendisini beğense, kendisine inansa, kendisine tapsa, tüm kusurlarını sevse böyle düşünmeyeceğinden emindim. Ama o da tercihleriyle hayatını devam ettirecekti…
Melek en net duran kişiydi. Öyle bizim gibi süslü cümleler ona fazla gelirdi. Onun amacı belli… Kocasıydı, çocuklarının babasıydı, onun baba dayağı gibi korkacağı bir şeyler olmalıydı.Korkmalıydı, acımalıydı bir şeylerden içi ki kendine gelsin di. Bu kadar net yani..
Dümdüz kadındı o. Olması gerekenler, hissedilmesi ve yapılması gerekenler üzerine kuruluydu ruh dünyası. Böyle olmasaydı ilkokul diplomasıyla böyle bir ülkede kadın başına ticarete atılıp bu kadar başarılı olamazdı.
Bu yönüyle benzerdik kuzenimle birbirimize. Farklı şartlar altında duygularımızı kontrol etmeyi öğrenmişiz…
Ben kendimi bildiğim ilk andan beri bana ne ayıp günah dendiyse onları tatmakla kendimi buldum. Tıpkı acır dokunma dediklerinde elimi ateşe uzatmam gibi. Biraz acıdı ama garip bir zevk de vermişti bana o acı. Bedenimden utanmam saklamam istendi, yapmadım. Dünyanın en büyük zevkini bana yasakladılar, ilk fırsatta kendimi o zevkin akışına bırakarak seks yaptım. Uzak dur dediler erkeklerden yaklaştım. Taç et dediler, paspas ettim.. gibi…
Bilerek, isteyerek olmadı bunlar. Kendiliğinden ve meraktan….
Kimseyi durduk yere azarlamadım hiç, gördüğüm salaklıkları da asla kaçırmadan vurdum kim olursa olsun karşımdaki. Kimseye benden kaynaklanan zarar vermedim, bana zarar verenleri de hiç affetmedim.
Yalnız şunu keşfettim, kişinin sorunu aslında kendiyledir. Etrafınızdaki kişiler size sizin izin verdiğiniz kadar dokunabilirler. Sizin açıklarınızdan içeri dalarlar. Asıl insan acıyı içinde hisseder. Beden acısına ya dayanır kişi ya dayanamaz ama o iç acısı var ya kişiyi diz çöktürecek kadar bitiren, asıl bu acıları bilmek lazım. Bir de bu acılara giden açıkları kapatmak lazım.
Buradaki eğitim kadınlara da kendi açıklarını kapama, deliklerini görme şansı veriyor. Veriyor ki içini acıtmasın kimse artık..
O gün biz kendi deliklerimizi görmeye çalıştık tartışırken. Ve isteye daha sonraki zamanlarda örttü istemeyen de bildi açıklarını öyle devam etti…
Aşağıdaki kişilerden tecavüzcü nün şişmiş bir erkeklik egosu, Mustafa da fazlasıyla sahiplenme dürtüsü vardı. Bunları kullanmaya karar verdik o gün. Orhan ı ise artık bağlamaya gerek yoktu. O bir köle idi zaten, sadece ne yapmasını söyle o kadar…
Sonraki gün yada daha da sonraki gün olabilir. Melek ben ve Gül aşağıya indik. Planımız bir taşla iki kuş vurmak idi.
Melek olabildiğince seksi giyinmişti. Jartiyer, g string, uzun konçlu çizmeler, orospu makyajı (biz böyle deriz bu tarz makyaja) ile aşağıya indiğinde Mustafa çileden çıktı.
Bir sürü küfür, tehdit… artık kulağımız öyle alışmıştı ki bunlara gülüp geçiyorduk. Demeleriyle öyle olmadığımızı çok iyi biliyorduk. Biz kendi tanımladıklarımızla kendimizi tanımlarız ancak, bir başkasının tanımı kendisini bağlar. Kişi kendisini ne görüyorsa odur çünkü..
Özlem kendi muhasebesini şimdi kendisi yapacaktı… Nişanlısı bir köle idi. Kendisi ya onun sahibi olacak yada kendi sahibini bulacaktı.
Ama özlem böyle bir şey istemiyordu, böyle ipi elinde bir kölenin sahibi değil yüreğinden bağlı bir sevgilinin eşi olmak istiyordu. Onun tanımı şöyle idi, " Cesur yürek filmindeki gibi, hani William gücüyle İngiltere nin kıpına dayandı ya; aklıyla, gücüyle ama bir kadının gönlünün kapısında kul oldu… Ben böyle olsun istiyorum. Ayağımın dibinden yemek yiyecek erkeğe böyle saygıyla bakmam, ya da aşkına hürmet etmem mümkün değil" diyordu. Ne büyük çelişki nişanlısı ise sevgisini, aşkını böyle gösterecek biriydi…
Özleme sorunun aslında kendini sevme sorunu olduğunu, dört başı mamur birinin seni ayağına düşecek kadar sevmesinden korktuğunu, böyle bir şeye asla ihtimal vermediğini, kendini onu idare edecek kadar güçlü hissetmediğini söylediğimde onun da yüzü düşmüştü ama o kadar sinirlenmedi. Kendisini beğense, kendisine inansa, kendisine tapsa, tüm kusurlarını sevse böyle düşünmeyeceğinden emindim. Ama o da tercihleriyle hayatını devam ettirecekti…
Melek en net duran kişiydi. Öyle bizim gibi süslü cümleler ona fazla gelirdi. Onun amacı belli… Kocasıydı, çocuklarının babasıydı, onun baba dayağı gibi korkacağı bir şeyler olmalıydı.Korkmalıydı, acımalıydı bir şeylerden içi ki kendine gelsin di. Bu kadar net yani..
Dümdüz kadındı o. Olması gerekenler, hissedilmesi ve yapılması gerekenler üzerine kuruluydu ruh dünyası. Böyle olmasaydı ilkokul diplomasıyla böyle bir ülkede kadın başına ticarete atılıp bu kadar başarılı olamazdı.
Bu yönüyle benzerdik kuzenimle birbirimize. Farklı şartlar altında duygularımızı kontrol etmeyi öğrenmişiz…
Ben kendimi bildiğim ilk andan beri bana ne ayıp günah dendiyse onları tatmakla kendimi buldum. Tıpkı acır dokunma dediklerinde elimi ateşe uzatmam gibi. Biraz acıdı ama garip bir zevk de vermişti bana o acı. Bedenimden utanmam saklamam istendi, yapmadım. Dünyanın en büyük zevkini bana yasakladılar, ilk fırsatta kendimi o zevkin akışına bırakarak seks yaptım. Uzak dur dediler erkeklerden yaklaştım. Taç et dediler, paspas ettim.. gibi…
Bilerek, isteyerek olmadı bunlar. Kendiliğinden ve meraktan….
Kimseyi durduk yere azarlamadım hiç, gördüğüm salaklıkları da asla kaçırmadan vurdum kim olursa olsun karşımdaki. Kimseye benden kaynaklanan zarar vermedim, bana zarar verenleri de hiç affetmedim.
Yalnız şunu keşfettim, kişinin sorunu aslında kendiyledir. Etrafınızdaki kişiler size sizin izin verdiğiniz kadar dokunabilirler. Sizin açıklarınızdan içeri dalarlar. Asıl insan acıyı içinde hisseder. Beden acısına ya dayanır kişi ya dayanamaz ama o iç acısı var ya kişiyi diz çöktürecek kadar bitiren, asıl bu acıları bilmek lazım. Bir de bu acılara giden açıkları kapatmak lazım.
Buradaki eğitim kadınlara da kendi açıklarını kapama, deliklerini görme şansı veriyor. Veriyor ki içini acıtmasın kimse artık..
O gün biz kendi deliklerimizi görmeye çalıştık tartışırken. Ve isteye daha sonraki zamanlarda örttü istemeyen de bildi açıklarını öyle devam etti…
Aşağıdaki kişilerden tecavüzcü nün şişmiş bir erkeklik egosu, Mustafa da fazlasıyla sahiplenme dürtüsü vardı. Bunları kullanmaya karar verdik o gün. Orhan ı ise artık bağlamaya gerek yoktu. O bir köle idi zaten, sadece ne yapmasını söyle o kadar…
Sonraki gün yada daha da sonraki gün olabilir. Melek ben ve Gül aşağıya indik. Planımız bir taşla iki kuş vurmak idi.
Melek olabildiğince seksi giyinmişti. Jartiyer, g string, uzun konçlu çizmeler, orospu makyajı (biz böyle deriz bu tarz makyaja) ile aşağıya indiğinde Mustafa çileden çıktı.
Bir sürü küfür, tehdit… artık kulağımız öyle alışmıştı ki bunlara gülüp geçiyorduk. Demeleriyle öyle olmadığımızı çok iyi biliyorduk. Biz kendi tanımladıklarımızla kendimizi tanımlarız ancak, bir başkasının tanımı kendisini bağlar. Kişi kendisini ne görüyorsa odur çünkü..
Kimse etkilenmiyordu… Etkilemediğimiz fazlasıyla hissediliyordu. Eğer sözler etki etmiyorsa söylemek laf kalabalığı olur başka bir işe yaramaz. Sözler kimsenin içini acıtmıyordu. Acıtmayan sözleri kim netsin..
Melek tecavüzcünün önünde demirle striptiz yapar gibi, sanki o demirlerle sevişir gibi kıvranıyordu. Puantili şortu çadır vaziyete geldikçe tecavüzcünün Mustafa meleğe yalvarmaya başladı…
"Lütfen melek sen benim karımsın."
Gül ve ben adamı tecavüzcüyü kafesinden çıkardık, Mustafa nın kafesi önünde indirdik adamın donunu ;
"Hadi şimdi becer bakalım adamın önünde karısını" dedik.
Melek kahkaha atarak domaldı tecavüzcüye. Mustafa yalvara yalvara ağlamaya başladı. "Lütfennn, lütfennn, kulun olayım bunu bana yaşatma "
Bu tecavüzcü salağı , ne oluyor kendisi de farkında değildi. Bir yandan bu ödül mü şimdi ceza mı diye düşünürken , karmakarışık iken kafası eminim ereksiyonuna da engel olamıyordu. Konuşamıyordu da , dilinden dolayı canı acıyor,sesi de çıkmıyordu.
Şimdi kızlar haricinde bir de bu adamla başı belaya girecekti.
Melek , Mustafa yı bitirmişti artık…
Ve bıraktı orda, yüreğinin bıngıldağına dokunmuştu. Bu adamın içini acıtmış, neresinden kelepçeyi ona takacağını biliyordu artık…
" Beni sana ait istiyorsan, sen de beni her anlamda doyuran bir koca ol…Her anlamda!!" dedi…
Tecavüzcüyü bitirme zamanı da şimdi idi, onu şişkince egosu kocasının yanındaki kadına bile penis kaldırmaktan geri bırakmıyordu Zaten biz yapmasaydık İlerleyen zamanlarda eminim Mustafa yapacaktı. Adamın o bir iki gün ezdiğimiz hayalarını benim usta cerrahi tekniğimle kestik aldık.
Acıtmadım canını. Anestezi bile yaptım.Aa o gün bü gündür onun içi çok acıyor. Kendisini tanımladığı tek varlığına zarar gelmişti…Ben keyif aldım, Tanrı nın dünyadaki eli olmaktan…
Gül rahatladı… Mustafa rahatladı, Melek rahatladı. Özlem katılmadı bile bize, Orhan taptı bize,daha çok bağlandı..
Tecavüzcünün kıyafetlerine birkaç kesik atıp, üzerine kanını bulaştırdık. O artık bu köşkün hadımı idi. Ama daha sonra çarşıda bir çöp kutusundan kimliğiyle birlikte çıkan bu kıyafetlerden yapılan analizde onun ölü aranan listesine alındığını öğrendik. Adını hayalet koyduk..
Eğitim sürecimizde bundan sonra pek başka bir şey yok açıkçası. Kırılma noktalarını aşınca her şey çorap söküğü gibi geliyor nihayetinde.
Orhan 21 gün süresince kusursuz köleliğiyle diğerlerine de ( ve pek tabi ki bize de) yol gösterdi. Ama Özlem onu hiç istemedi. Sonraları kendisi gibi eğilimi olanları devamlı bize yolladı. İyi bir dost tur Orhan…
Melek ve Mustafa 21 gün sonrasına kadar çok uyumlu bir çift oldular… Mustafa karısına tapıyordu adeta, ama bu yapısı biraz kendisinin bu güne kadar ki çevresiyle çelişiyor olmalıydı. İşini bıraktı, benim buradaki sağ kolum oldu. Aslında tam olarak bu muydu sebep biliyorum çünkü burada hayaleti hala kontrol etme arzusu da olabilir. Burada iyi kazanıyor Mustafa ve Melek bu gelirini iyi değerlendiriyor. Çarşıda çok büyük bir alış veriş merkezleri var artık…
Gül…O aslında tam bir sahibe, o kendi kendisini şeffaflaştırabilen nadide sahibelerden biri oldu. Zaten güçlü bir kişilikti üzerine de egolarını tanımlaması binince dehşet bir şey oldu. Bir süre daha bizim takımda yer aldı. Bu bahçede o da kendine bir köşk yapmayı planlıyor. Bu olayı daha büyüterek ona sunacağım eminim ona da cazip gelecektir.
Melek tecavüzcünün önünde demirle striptiz yapar gibi, sanki o demirlerle sevişir gibi kıvranıyordu. Puantili şortu çadır vaziyete geldikçe tecavüzcünün Mustafa meleğe yalvarmaya başladı…
"Lütfen melek sen benim karımsın."
Gül ve ben adamı tecavüzcüyü kafesinden çıkardık, Mustafa nın kafesi önünde indirdik adamın donunu ;
"Hadi şimdi becer bakalım adamın önünde karısını" dedik.
Melek kahkaha atarak domaldı tecavüzcüye. Mustafa yalvara yalvara ağlamaya başladı. "Lütfennn, lütfennn, kulun olayım bunu bana yaşatma "
Bu tecavüzcü salağı , ne oluyor kendisi de farkında değildi. Bir yandan bu ödül mü şimdi ceza mı diye düşünürken , karmakarışık iken kafası eminim ereksiyonuna da engel olamıyordu. Konuşamıyordu da , dilinden dolayı canı acıyor,sesi de çıkmıyordu.
Şimdi kızlar haricinde bir de bu adamla başı belaya girecekti.
Melek , Mustafa yı bitirmişti artık…
Ve bıraktı orda, yüreğinin bıngıldağına dokunmuştu. Bu adamın içini acıtmış, neresinden kelepçeyi ona takacağını biliyordu artık…
" Beni sana ait istiyorsan, sen de beni her anlamda doyuran bir koca ol…Her anlamda!!" dedi…
Tecavüzcüyü bitirme zamanı da şimdi idi, onu şişkince egosu kocasının yanındaki kadına bile penis kaldırmaktan geri bırakmıyordu Zaten biz yapmasaydık İlerleyen zamanlarda eminim Mustafa yapacaktı. Adamın o bir iki gün ezdiğimiz hayalarını benim usta cerrahi tekniğimle kestik aldık.
Acıtmadım canını. Anestezi bile yaptım.Aa o gün bü gündür onun içi çok acıyor. Kendisini tanımladığı tek varlığına zarar gelmişti…Ben keyif aldım, Tanrı nın dünyadaki eli olmaktan…
Gül rahatladı… Mustafa rahatladı, Melek rahatladı. Özlem katılmadı bile bize, Orhan taptı bize,daha çok bağlandı..
Tecavüzcünün kıyafetlerine birkaç kesik atıp, üzerine kanını bulaştırdık. O artık bu köşkün hadımı idi. Ama daha sonra çarşıda bir çöp kutusundan kimliğiyle birlikte çıkan bu kıyafetlerden yapılan analizde onun ölü aranan listesine alındığını öğrendik. Adını hayalet koyduk..
Eğitim sürecimizde bundan sonra pek başka bir şey yok açıkçası. Kırılma noktalarını aşınca her şey çorap söküğü gibi geliyor nihayetinde.
Orhan 21 gün süresince kusursuz köleliğiyle diğerlerine de ( ve pek tabi ki bize de) yol gösterdi. Ama Özlem onu hiç istemedi. Sonraları kendisi gibi eğilimi olanları devamlı bize yolladı. İyi bir dost tur Orhan…
Melek ve Mustafa 21 gün sonrasına kadar çok uyumlu bir çift oldular… Mustafa karısına tapıyordu adeta, ama bu yapısı biraz kendisinin bu güne kadar ki çevresiyle çelişiyor olmalıydı. İşini bıraktı, benim buradaki sağ kolum oldu. Aslında tam olarak bu muydu sebep biliyorum çünkü burada hayaleti hala kontrol etme arzusu da olabilir. Burada iyi kazanıyor Mustafa ve Melek bu gelirini iyi değerlendiriyor. Çarşıda çok büyük bir alış veriş merkezleri var artık…
Gül…O aslında tam bir sahibe, o kendi kendisini şeffaflaştırabilen nadide sahibelerden biri oldu. Zaten güçlü bir kişilikti üzerine de egolarını tanımlaması binince dehşet bir şey oldu. Bir süre daha bizim takımda yer aldı. Bu bahçede o da kendine bir köşk yapmayı planlıyor. Bu olayı daha büyüterek ona sunacağım eminim ona da cazip gelecektir.
1 günden sonra gül ün bir arkadaşı, daha sonra onarın bir iki arkadaşı , daha da sonra Orhan ın bir tanıdığı derken biz bu eğitim süreci içerisinde bulduk kendimizi. Özlem ve Melek takımdan ayrılsa da yeni katılan kızlarla kendiliğinden bir oluşum oluştu…Hadi itiraf eyim ;köle ve sahibe eğitimi yaptığımız da Orhan söylemişti zaten bize. Önceleri insanlık namına (!) idi sonraları kendiliğinden gelen para teklifleriyle biraz da iş oldu.
Linda nın evliliğini biz kurtardık mesela.Böyle de psikolojik etkileri oldu. Hollanda dan eşiyle birlikte geldiler. Eşi İngiliz asıllı. Aralarındaki eşi tam bir sahibe olsun istiyordu eşi, kendisi de köleliğini test etmek istiyordu. Bunun için yüklüce para teklif etmişlerdi. Enteresan gelmişti, neden olmasın dı…Ama böle bir şartımız da hiç olmadı…
Gönüllüler, sahibe olmak isteyenler, kölelik yaşamak isteyenler, eşini eğitenler, kendi elleriyle eşine ders vermek isteyenler… Burası baya karıştı artık… Hem mekan olarak da yetmiyor
Düşüncem şöyle büyük bir bina yapalım arada hiç olmazsa da, ülkemin tanımış sahibeleriyle de oturup konuşalım, anlaşalım. Burayı ciddi ciddi uluslarası bir eğitim merkezine dönüştürelim. Üç sende bu aşama fazla yordu beni. Hala mesleğimi de bırakmış değilim, hiç de niyetim yok.
Linda nın evliliğini biz kurtardık mesela.Böyle de psikolojik etkileri oldu. Hollanda dan eşiyle birlikte geldiler. Eşi İngiliz asıllı. Aralarındaki eşi tam bir sahibe olsun istiyordu eşi, kendisi de köleliğini test etmek istiyordu. Bunun için yüklüce para teklif etmişlerdi. Enteresan gelmişti, neden olmasın dı…Ama böle bir şartımız da hiç olmadı…
Gönüllüler, sahibe olmak isteyenler, kölelik yaşamak isteyenler, eşini eğitenler, kendi elleriyle eşine ders vermek isteyenler… Burası baya karıştı artık… Hem mekan olarak da yetmiyor
Düşüncem şöyle büyük bir bina yapalım arada hiç olmazsa da, ülkemin tanımış sahibeleriyle de oturup konuşalım, anlaşalım. Burayı ciddi ciddi uluslarası bir eğitim merkezine dönüştürelim. Üç sende bu aşama fazla yordu beni. Hala mesleğimi de bırakmış değilim, hiç de niyetim yok.
her şeyden zevk almayı severim. Benim tarzım bu. Eminim başka sahibelerin tarzı farklıdır.Ortak yönümüz sanırım ;farkında lığımızdır.
…..
Uyandığımda saat akşam dokuza geliyordu. Kırmızı saten sabahlığımı geçirdim çıplak vücuduma, kontrol ekranlarını açım. Megafona basıp aşağıdan yemek istedim. Canım balık yemek istedi. Megafondaki sesimden Aynur uyandığımı anlayınca
"Efendim, Linda hanım iki kez aradı, ama biz 10 dakika sonra yine arayacak. Mustafa gelsin mi efendim."
"Haa!evet evet gelsin"
Az sonra Mustafa geldi. Başıyla eğilip selam vererek "Yatağı hazırladım. Buraya mı bırakayım."
"Evet, tam yatağımın yan tarafına yere bırak"
Kenara çekildi, dizleri üzerinde yürüyen iki kölenin sırtında idi siparişim. Tek kişilik bir yataktan daha dar ama o boyda. İri duvar çivileri ikişer santim ara ile çakılmış kalın bir tahta zemin üzerine. Sayması zor sanki milyonlarca çivi ucu varmış gibi görünüyor.
Görüntü beni memnun etti, " Aferin sana Mustafa, şimdi evine gidebilirsin,yarın gecikme, Melek e selam söyle" dedim.
Amacım; şu yatağa Abraham ı sırt üstü yatırıp, çivilerin vücuduna battığı andaki acıyla, benim içime aldığım andaki zevkin bileşkesini yaşamak… Çok güzel olacaktı çokk…
Linda nın telefonu beni dalmaktan düşüncelerimde sevişmekten.
Özetleyeyim telefon görüşmesini. Hollanda da burada olduğundan daha fazla bilindiğimi biliyordum ama New York Times tan iki muhabirin benimle röportaja gelecek kadar ünümüzün Amerika y kadar sıçradığını bilmiyordum doğrusu…
İki kişi geliyormuş, benimle röportaj ve biraz da buradaki yaşam ve işleyiş ile ilgili araştırma programı mı ne imiş…Onlar daha buraya gelmeden bana haber vermek istemiş…
…
…..
Uyandığımda saat akşam dokuza geliyordu. Kırmızı saten sabahlığımı geçirdim çıplak vücuduma, kontrol ekranlarını açım. Megafona basıp aşağıdan yemek istedim. Canım balık yemek istedi. Megafondaki sesimden Aynur uyandığımı anlayınca
"Efendim, Linda hanım iki kez aradı, ama biz 10 dakika sonra yine arayacak. Mustafa gelsin mi efendim."
"Haa!evet evet gelsin"
Az sonra Mustafa geldi. Başıyla eğilip selam vererek "Yatağı hazırladım. Buraya mı bırakayım."
"Evet, tam yatağımın yan tarafına yere bırak"
Kenara çekildi, dizleri üzerinde yürüyen iki kölenin sırtında idi siparişim. Tek kişilik bir yataktan daha dar ama o boyda. İri duvar çivileri ikişer santim ara ile çakılmış kalın bir tahta zemin üzerine. Sayması zor sanki milyonlarca çivi ucu varmış gibi görünüyor.
Görüntü beni memnun etti, " Aferin sana Mustafa, şimdi evine gidebilirsin,yarın gecikme, Melek e selam söyle" dedim.
Amacım; şu yatağa Abraham ı sırt üstü yatırıp, çivilerin vücuduna battığı andaki acıyla, benim içime aldığım andaki zevkin bileşkesini yaşamak… Çok güzel olacaktı çokk…
Linda nın telefonu beni dalmaktan düşüncelerimde sevişmekten.
Özetleyeyim telefon görüşmesini. Hollanda da burada olduğundan daha fazla bilindiğimi biliyordum ama New York Times tan iki muhabirin benimle röportaja gelecek kadar ünümüzün Amerika y kadar sıçradığını bilmiyordum doğrusu…
İki kişi geliyormuş, benimle röportaj ve biraz da buradaki yaşam ve işleyiş ile ilgili araştırma programı mı ne imiş…Onlar daha buraya gelmeden bana haber vermek istemiş…
…
En çok şu 21 güne takıldılar…Neden 21 gün müş. Acaba dolunay olgunlaşmaya 21 günde geçermiş ondanmıy mış, yok burçların değişimlerine mi tekabül ediyormuş, yok şu en uzun gün en kısa gün eşit gün hikayeleri de ayın 21 lerine denk geldiğinden miymiş, yoksa dünya 21 gün de mi yaratılmış mış… Mış mış da mışşş..
Buna çok güldüm…
Hayır sadece Mustafa nın iş tatili o kadar dı. Melek de ona göre planlan yapmıştı o kadar. Bu Amerika lılar alışık ya komplo teorilerine bir bit yeniği arıyor…
Buna çok güldüm…
Hayır sadece Mustafa nın iş tatili o kadar dı. Melek de ona göre planlan yapmıştı o kadar. Bu Amerika lılar alışık ya komplo teorilerine bir bit yeniği arıyor…
…..
(Üç gün sonra)
Gazetecilerden birini burada özel eğitimime aldım. Özellikle Türkçe bilenini aldım ki basın yayın ve reklam işinde bize yardımcı da olsun diye. Ama az biraz beni tanıdıysanız yakışıklı şeker bir şey olduğunu da anlamışsınızdır…
Yukarıda sizlere anlattığım şeyleri bir kasete anlattım,bazen sıkıldım bazen keyif aldım…
O da düzeltip yazdı… Böyle sitenin varlığında haberdar etti ve onun sayesinde siz de benden haberdarsınız. Artık bizden haberdarsınız. Wwww.egitenkadınlar.com bizim web sitemiz, tıklarsanız görürsünüz benim bakışlarımla açılan sayfayı…
Bu arada eğer yazılan yazılarda kusur da gördüyseniz, özellikle e- maille bana bildirin. Bu Amerikan- Türk melezi gazeteci arkadaşınızın bir daha hata yapmamasına vesile olursunuz…
Yeni yerimizde umarım sizleri de görürüz…
(Üç gün sonra)
Gazetecilerden birini burada özel eğitimime aldım. Özellikle Türkçe bilenini aldım ki basın yayın ve reklam işinde bize yardımcı da olsun diye. Ama az biraz beni tanıdıysanız yakışıklı şeker bir şey olduğunu da anlamışsınızdır…
Yukarıda sizlere anlattığım şeyleri bir kasete anlattım,bazen sıkıldım bazen keyif aldım…
O da düzeltip yazdı… Böyle sitenin varlığında haberdar etti ve onun sayesinde siz de benden haberdarsınız. Artık bizden haberdarsınız. Wwww.egitenkadınlar.com bizim web sitemiz, tıklarsanız görürsünüz benim bakışlarımla açılan sayfayı…
Bu arada eğer yazılan yazılarda kusur da gördüyseniz, özellikle e- maille bana bildirin. Bu Amerikan- Türk melezi gazeteci arkadaşınızın bir daha hata yapmamasına vesile olursunuz…
Yeni yerimizde umarım sizleri de görürüz…
Merhaba, Mutsuz ve Doyumsuz Bayanlar Adana ve çevresinde yaşayan, Reel birliktelik düşünen, Gizlilik ve Güven İçerisinde İlişki Arayan Seks'te Sınır Tanımayan ve Ne İstediğini Bilen Doyumsuz Bayanların Mesajını Bekliyorumm
YanıtlaSil0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var
Merhaba, Evli Çiftler Eşi için Büyük ve Kalın Düşünenler.. ( Fotoğraf ispatlı ) Eşinizin Mutluluğuna Engel Olmayın 0545 352 25 52 Özele Açık! Whatsapp Var Skype™: Dost_erkek01 Not:Tek Erkeqim.. Deneyimim var.
Merhaba, Grup seks fante*zisini gerçekleştirme düşüncesinde olan Kararlı Samimi Paylaşıma Açık Gizliliğe Önem Verenler
* Evli Çiftlere 3.TEK ERKEĞİM!
* Kocasının yanında bir başka tene dokunma arzusu olan
* Tost olmayı arzulayan bayanlar
* Karısı gözlerinin önünde başka bir tene dokunurken aldığı hazzı görmek isteyenler beyler
* Sizi tanıyan sizin hassasiyetinizi bilen gizliliğe önem veren deneyimli güvenilir sırdaş samimi dost olarak tanışmak isteyenler
* 0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var