23 Eylül 2018 Pazar

Eğiten Kadınlar Kulübü – II

2.Bölüm
O kadar zaman müzik açmamışım arabada,hayret!… Kim olsun ,kimi dinleyeyim diye düşünürken, canım neşelenmek istedi.
"Çakkada çakkada oynayalım kız" hah dedim içim kıpır kıpır bu olsun…

Güneş gözlüklerimin hala gözümde olduğunu fark ettim, saçıma taç gibi takmaktan, saçlarımı onunla toplamaktan bijuteri taçlarından saha fazla seviyorum. Hem sıkmıyor başımı, hem saçlarımı topluyor, hem de havalı duruyor gibi…
Seviyorum havalı olmayı. Ama öyle bağıra bağıra havalı olmayacaksın. Bağımlılık yapan, farkında olmadan alıştıran, alt beyne işlermiş gibi bir havan olmalı. Yada ; yok yok, havalı olmayı havan olmalı, özgün bir hava olmalı şeklinde anlatsam daha iyi olacak. Farklı, ayırıcı bir baharat tadı gibi…Çok sıradan, çok normal olan durumlarda bile tarif edilemez bir çekim hissi veren bir havan…
Yine de tam anlatamadım, ama girdiğim ortamlarda fark edilmek hoşuma gider. Ama gözlere batarak değil, hayranlık uyandıracak bir fark ediliş. Hani bakar kişi farklı ne var bu kadında diye. Bakar,bakar bir şey bulamaz. Kendini de bakmaktan alamaz…
Gibi…
"Çakkada çakkada oynayalım kız, azıcık alttan azıcık üstten hoppidi hoppidi oynayalım kız"
Dalmış, hem şarkıya eşlik ediyor hem de farkında olmadan oturduğum yerde kıvır kıvır kıvırıyorum. Kendime bol şehvetli bir kahkaha attım. Bu şarkı içimde şehvet uyandırıyor…
Köşkün kalın taş duvarlarına kadar böyle gelmişim. Sol tarafta ormanlık arazi yol boyunca devam ediyor sağda upuzun taş duvarlar…F tipi ceza evleri gibi, ama o kadar yüksek değil bu duvarlar. Kendi benzetmeme kendim güldüm. Ne ceza evi yahu, burası eğitim yuvası eğitim…
Köşkün bahçe kapısı ben gelince otomatik açıldı zaten. Kamera sistemleriyle beni görüyorlar, az ileriye doğru gidince ikizler koştu bana doğru.
"Efendim, hoş geldiniz nasılsınız bu gün"
Bellerinden eğik yer ile paralel, elleri göbeğinde bağlı.
Arabanın anahtarını verdim Büdü ye hiçbir şey söylemden ilerledim. Yada edi ye vermişimdir. İki senedir hala ayırt edemiyorum ben bunları birbirinden. Adları Edi ve Büdü değil tabi ki, aslına bakarsanız ne idi ben de hatırlamıyorum artık, umurumda da değil. Tek yumurta ikizleri , sadece birinin ayağının serçe parmağı kesik, o da hangisi bilemiyorum ya. Önemli de değil.
Ben asil atların tırıslaması gibi yürüyorum. Ben yürürken onların arkamdan hayran hayran baktıklarını hissediyorum.
Nasıl yürüyeceğini bilmek önemlidir. Yürüyüşten karakter tahlili yaparım ben. Kadın dediğin gözleri karşıya bakacak, bakarken etrafındakiler ben arkamı bile görürüm düşüncesi oluşturacak. Kollar öyle ne yapacağını şaşırmış gibi, cebe,çantanın sapına, tuttuğu poşete sıkışmış gibi tutuk kalmayacak. Salınacak bir sağa bir sola yürüyüş ritmine göre. Omuzlar dik duracak, göğsünün dikliğini çıkaracak. Acele bile yürüsen bir ritmin olcak. Nereye gittiğini, ne için gittiğini bilen biri gibi basacak ayakların…
Bir de benim vazgeçilmezlerim;sivri topuklu ayakkabılarım. Bayılıyorum onların ritmine…
Bu çiftlik evinde arada toprağa batsada, temizletmek sorun olmadığı için rahatsız etmiyor.
Sağ taraftaki kamelya artık bakımsız değildi, havuz ise biraz daha büyütüldü . Köşelerine birer mermer heykelcik kondu.
Takdir edersiniz ki hepsi çıplak kadın heykeli. Birisi, kadın doğu pozisyonunda ve tam vajinasından su geliyor havuza…
Diğeri, yan yatmış vaziyette , karnını örten düştü düşecek duran bir örtü,ve iki memesinden su havuza iniyor.
Bir diğerinde, oturan bir kadın; ilk bakışta kadının nereye oturduğu tam olarak anlaşılmıyor. Ama belli belirsiz bu heykel ı kadın ayak parmaklarının arasına erkeğin penisini alarak oturmuş, sırt üstü yatmış,bacak arasını üçgen şeklinde açmış bu erkeğin yüzüne oturmuş, başını umarsızca yan tarafa çevirmiş vaziyette .Ayak parmaklarının arasından su geliyor havuza.
Diğeri yılan kadın; ince ince işlenmiş bedeni,hafif deniz kızını andıracak şekilde ama yılan. Ayakları sanki birbirine dolanmış gibi yılan bedenini oluşturuyor. Saldırı pozisyonuna geçmiş gibi, gövdesi kıvrılarak üst üste yığılmış baş dikilmiş,uzun saçlı yılan dilli bir dilber. Bunun iri çekik gözlerinden su akıyor havuza…
İşte bu heykellerin gece ışıklı halleri tam seyirlik. Hele yılan olan,cehennemden kovulmuş gibi.
Tabi ki benim tasarımım…
Onlara bakıp eve doğru ilerlerken yolumun üzerinde patikada birkaç sarı yaprak gördüm. Sinirlendim. Bu sefil köleler bir kere ihmale geldi mi azıtırlar. Şimdi buna boş ver ne olacak dersem yarın burayı bok götürür.
Durdum, arkamı bile dönmeden ,
"Edi , Büdü "!! diye seslendim
Hemen önümde durdular elleri göbeklerinde bağlı. Elimi belime koyup iki tekme attım ayaklarına, hiddetlenmiştim.
"Ne bu yapraklar, neden temizlemiyorsunuz geçeceğim yolu"
"Efendim sonbahar ,her halde biz temizledikten sonra düştü, hemen alayım efendim"
Diye eğildi biri, sırtına bir tane daha tekme vurdum.
"Salak sana al mı dedim. Eğilin davar gibi yeyin bunları akşam yemeğiniz bu"
"Peki efendim"…
Eve doğru ilerledim yine. Böyle salaklıklar beni acayip sinirlendiriyor nedense…
Kapıya giden birkaç merdivenin dibine gelince benim yavrularım koştu. Her zaman aynı şeyi yaparlar, koşup yanıma gelince birden soluğu kesilmiş gibi dururlar, sanki bir şey aranıyormuş gibi de etrafımda dolanırlar kuyruklarını sallayarak. Canlarım benim, başlarını okşarım,severim onları…
İki doberman, özlemin gitmeden evvel hediyeleri bunlar. Evlatlarım benim bunlar…
Adları Napolyon ve İskender. Öyle demişti Özlem, öyle kaldı…
Ben içeri geçerken onlar da yanımdan ayrıldı.
Kapının önüne gelir gelmez , gacırdayarak demir kapı açıldı. "Sersem şey daha evvel açmalıydı" diye içimden geçirdim." Mustafa ya söyleyeyim de şununla biraz daha ilgilensin.
Kapıyı açan köle secde vaziyetinde yerde duruyordu, ayakkabılarımı ona uzattım, kapı paspasımız oluyor kendileri.
Ne yapacağını biliyordu, ayakkabılarımı diliyle temizledi, tek bir çamur izi kalmadı. Bir güzelde parlattı. Bu paspasların en hızlı olanları makbul, beni bekletmeyecek, işini çabuk yapacak. Vakit çok kıymetli benim için.
" Hadi çabuk ol, seni mi bekleyecem bu ne be! " Yüzüne ayakkabımın burnuyla vurdum.
Böyle durumlarda iyi gelir. Hem adrenalin salgılatır, hem de gevşemesini önler.
Dayak, azıcık da olsa işe yarar. Adrenalin; tükrük bezlerinin salgılanmasına ve doğruca benim ayakkabımın cilalanmasını kolaylaştırır.
Bu sefil köle bu işi yapmaktan zevk alanlardan olunca sinirime dokunuyor, sanki sahneyi uzatmak gibi bir gayesi mi var ne.
"Sıkıldım,defol!"
Baktım pırıl pırıl ayakkabılarım, bir şeycik kalmamış. Kendimden hoşnut sol taraftaki kontrol odasının kapısında eğilmiş duran Aynur un nünde durup sadece baktım.
" Efendim ekstra bir durum yok. Dün gelen köleler çok çabuk eğitilecek gibiler. Zaten gönüllüler, onlardan sorun beklemiyoruz. Bu gün gelecek olanlar; Linda hanınım referansıyla geliyor. Sizinle ayrıca onlar hakkında konuşacakmış. Saat 7 de arayacak mış."
"Mustafa nerde"
"Sizin dün emrettiğiniz gibi, yatağı hazırlıyor. Hala onunla uğraşıyor efendim."
Ben kontrol odasının içine girerken Aynur çekildi, ayakta beni bekledi.
Bir sürü ekran,bilgisayar var bu odada. Hani babamların hiçbir şey yapmadan bıraktıkları, pek de kullanmadıkları çamaşırlık gibi bir oda vardı ya, işte o oda bu oda .
Şimdi burası tüm bahçeyi, bahçe kapısını, girişi,alttaki mahzendeki tüm bölümleri her alanı gösteren , kaydeden kameralarla dolu…
Uzay filmlerindeki ay üstü alfa gemisini hatırlatır bana. Garip bir gülümseme çöker yüzüme. Işıklı levhalı durmadan bip bip diye yanıp sönerdi ya ekran,uzay 1999 da…uzay demek o demekti sanki..
"Hiçbir aksilik yok efendim"
"Gel bakayım buraya!"
Endişeyle yaklaştı.
Bir okkalı tokat attım.
"Sana ne sorarsam ona cevap ver, lüzumsuz kelimelerle kulağımı tırmalama".
Biliyorum kölelerin yanında şu kadınlar tokat yemekten haz etmezler ama, bu kadar da küstah küstah ben her şeyi iyi yaparım havaları da gerer beni.
"Benim odamı devreden çıkar, söyle Mustafa ya işi bitince bana gelsin."
Mahcup mahcup ,
"Peki efendim."
Aynur; gördüğüm en yetenekli, en zeki kadınlardan biri. Öyle sümsük sümsük durduğuna da bakmayın son derece yırtıcı bir kadındır. Her kesin zaafı vardır, onun da kompleksi buraya getirdi. Önceleri sinmiş, oradan oraya itilen yaralı böcek gibi idiyse de burada ki eğitiminden sonra kendini fazlasıyla geliştirdi. Dişi aslanım benim o. Hala aşamadı gerçi şu yüzündeki derin yanık yarasının ruhunu ezmesini ama . belki böylesi daha iyi.
Yüzünün yarısını kapatan maskesini hiç çıkarmaz buraya geldi geleli. Konsepte de uygun diye üstüne varmam. Bilgisayar ve iletişim sistemleri uzmanı. Beni bu bağlar…
"Asansör!"
Burada kişilerin isimleri silinir, görevleri isimleri olur. Hem sürüngenlerin isimleriyle ne diye doldurayım ki beynimi. Buraya gelenin ismiyle hitap edilebilmesi için çok aşama kaydetmesi lazım ki beynime kazınsın. Kaldı ki böyle özel vazifenin ismiyle şereflenmiş olmak her kölenin harcı değildir.
Geldi.
Sırtında; Karamürsel sepeti tarzında hasır şeklinde işlenmiş bir koltuk. Yanlardan kalın urgan iple alttan ve üstten içine kol geçirilip sırtlanacak şekilde dizayn edilmiş, puf puf yastıklarla döşenmiş, yeşilli bordolu kadife kumaşla kaplanmış özel asansörüm…
Ama daha yukarıya çıkmadan evvel bu kattaki değişiklikleri anlatayım size.
Evin en baştaki halini az çok hayal etmişsinizdir zaten. Şimdi bu sol tarafta kalan kontrol odasının karşısında mutfak ve salonu açarak geniş amerikan bar mutfak haline getirdim.
Yüksek tezgah, yüksek tabureler var. Tezgahın yerden bir metre yüksekliğine gelecek şekilde bağlama demiri var, özellikle kölelerin tasmalarını tutmaktan yorulan sahibeler için yapıldı.
Sahibe barda yeyip içerken bağlar kölesini buraya, eğer isterse yediğinden içtiğinden bir parça tezgahın en dibindeki minik yalak kısmına atar onunla paylaşır. Kimi sahibeler kölenin yiyeceğini içeceğini önce kendi hazmeder, sonra sunar öylesine… Arzusuna kalmış…
Bu evin ahşap zeminine dokunmadım, o her adım atıştaki sesten vazgeçemedim. Zaman zaman sivri topukların eskiyen zemini deldiği de oldu, nasıl hiddetli yere vurduysak ayağımızı, tamir ettirdim her seferinde, yine ahşap yaptırdım. Hem sonra insan hiddetini parçalayarak görmek istiyor bazen…
Tezgahın arksında bar mutfak kısmında Hayalet duruyor. Onun adını Hayalet koydum, çünkü o bir kayıp, o bir ölü, öylede biliniyor hukuksal olarak zaten…
Gül getirmişti ilk bu köşkün bekaretini bozduğumuzda. Hatırladınız değil mi tecavüzcüyü…
Şu yukarıya çıkayım, az gevşedikten sonra belki ona neler oldu anlatırım…
Bu katta mahzenden çıkabilecek kadar eğitilmiş köleler durabilir ancak. Asla ayağa kalkamazlar. El ayaları ve diz kapakları iyice nasır bağlayıncaya kadar, gerçek yürümeyi unutuncaya kadar asla ayağa kalkamazlar. Bu katın kuralı bu…
Sahibeler acemilik atarlar burada; yerde sürünen köleler, yukardan bakan kendileri,garip bir güven verir. Zaten bu kata alışırlarsa aşağı katta daha profesyonel davranırlar. Aşamayanlar; yallah evine…
Asansör arkası bana dönük yere diz çöktü, oturdum koltuğuma, yukarıya doğru garç gurç dar merdivenden çıkıyoruz.
İkinci kat; eskisinden çok fazla değiştirmedim. Burası sahibelerin zevk odaları oldu sadece. Eğitimini tamamlayan sahibeler ve iyice olduğuna inandığımız köleler buradaki özel odalarda sahibelerine zevk verirler.
Sahibeleri nasıl isterse öyle…
Canları nasıl isterse…
İsteyen kölesini dışarıdaki bağlama demirlerine bağlar kapıkulu olarak bekletir, isterse içeri alır ayak dibinde bekletir, isterse apış arasında…
Bu kata çıkmak için baya emek sarf etmek lazım, baya bir kıdemli olmak gerekir.
Buraya çıkan köle terfi etmiş oluyor yani. Buradan inmek çok dokunuyor kölelere çokkkkk…
Bu tehdit bile yetiyor…
Üst kat;
Benim katım…
Buraya benden başka kimse, ben izin vermedikçe adım atamaz. Kendim için hazırlattı her şeyi. Oymalı ahşap kapı. Meşe…
Oymalarını özel istedim, erotik çıplak kadın figürleri…
Sensörleri Aynur yerleştirdi, sesimle açılıyor. Açıl diyorum açılıyor. Kırk haramiler gibi " açıl susam açıl!"…
Kapının önünde durdu asansör.
" Sen aşağıya in,gerektiğinde ben çağırırım" dedim
"Peki efendim"
Kapıdan girer girmez soyunmaya başladım. Önce ayakkabılarımı fırlattım bir oraya bir buraya.sonra siyah mini eteğimi, ipekli bronz çorabımı… Siyah oturtmalı, fisto kumaştan yapılmış gömleğim kaldı üzerimde. Yatağa dayanarak oturdum. Karşımda boydan boya kaplayan gardolabın ön yüzünü kaplayan aynaya baktım. Apış aramı aralayarak biraz daha baktım.
Eteğin altına asla kilot giymem ben…Hafif terlemiş, ıslanmış miniğimin üzerinde parmaklarımı dolaştırdım, bunu her zaman yaparım.
Kıllı miniğin üzerinde parmaklarım kayarken gözlerimi kapar, bir kör gibi dokunulmayı hissetmek müthiş bir zevktir. İyice ıslanır miniğim, parmaklarımı önce koklarım, bu koku bana içimin ne isteyip ne istediği konusundan rehber olur.
Mmm , seks kokusu var, buram buram seks kokusu var…
Bunun tadına da doyum olmaz. Emerim parmaklarımı o zaman…Enfesss….
Odam büyük, çok büyük… Girişin hemen karşısı tavandan zemine kadar camla kaplı. Karşıya ilk baktığınızda tiyatro sahnesini andıran bir manzara ortaya çıkar, bukle bukle perdeler yanlardan aşağı sarkıp püsküllü bir boğumla tutturulur. O ışığa göre renk değiştiren ne menem tül cinsi ise, o hep kenarda çekilmiş durur. Seyretmeyi severim doğayı, karanlığı, yıldızları, güneşi…
Seyredilmeyi de; o cam öyle açık olduğu müddetçe seyrediliyorum hissi oluşur. O sahneden gösteri yapıyor olma hissi müthişşş…
Ortada yatak; kocaman saray yatakları gibi. Burada sinek falan olmaz ama, o tüllerin tavandan aşağı sarkan görüntüsüne sebep böyle süslü püslü,tüllü desenli bu yatak. Çarşaflar her zaman saten.
Satenin çıplak teni okşamasından asla vazgeçemem ben.
Camın önüne doğru geldim, dışarıya bakarak bluzumu çıkardım tek tek düğmelerini çözerek. Ağır ağır. Burada soyunmak neden hoşuma gidiyor artık anlıyorsunuz siz.
Sonra sutyenimi. Eşyalarımı bir oraya bir buraya atsam da hep derli toplu olur benim odam…
Kendimi karanlığa doğru okşamaya başladım, memelerimin arasındaki kokuyu içime çektim…Taze ter; burada ölünür be diye içimden geçirdim…
Hızlı adımlarla kapının yanındaki dev ekranı açtım, tüm kontrol odasındaki görüntüler buraya da verilir. Tek tek her yeri bir kontrol ettim …
Megafondan seslendim aşağıya,
" Çakallar gelsin buraya!"
Aynur'un eğilerek " peki efendim" dediğini gördüm ekrandan.
Banyom hazır olmalıydı, gül yaprakları içine serpilmiş, yasemin kokulu banyom benim. Ben zevk kadınıyım zevk. İçerisine başım yukarıda kalacak şekilde uzandım. Kapı tıklayınca anladım ki çakallar gelmiş.
Elimdeki kumandayla açtım, elleri önüne bağlı durdular karşımda , gözleri yerde, ben izin vermeden bakamazlar zaten.
"Şarap!"
"Emredersiniz"
diğerine,
" Sen gir içeri, gevşet beni."
Küvete geleni işi eleriyle yavaş dokunuşlarla hem gevşetmek, hem de duş süngerimle beni temizlemek. Bundan onun da keyif aldığını tahmin edebiliyorum. Ee buraya gelmek için az çaba vermediler aşağı katlarda. Hak ettiler. Ama bunların asıl besin kaynakları, tıpkı ev akarları gibi sahibe artıklarıdır.
Diğeri getirince şarabımı "Buyurun efendim" dedi , yere secde vaziyetinde çöktü. Sırtı benim şarap sehpamdı. Ne tarafa dönersem o da o tarafa hareket eden sensörlü sehpam yani…
Çakallarım ….Gözleri maskeli , hoş fizikli, yanık tenli …
Bir gün daha özel hizmetimi hayal ettiklerini biliyorum.
Bu kata özellikle fiziği düzgün uzun boylu, adalesi yerinde henüz otuzunu aşmamış eğitim sürecini tamamlamış köleler gelir.
Önce çakal aşamasını geçecek , sonraaaaaa.
Sonrasını az sonra anlatacağım zaten.
Çakalın parmakları, suyun içinden gelen dil darbeleri beni fena ateşledi. Bacaklarımı omuzlarının üstüne koyduğumda, uzun uzun okşayıp, "hadi" dememle aç kurt gibi ayaklarımda tek bir köpük kalmayıncaya kadar diliyle yalayıp gevşetmesiyle benim kalp atışlarım fena hızlanmıştı. Suya daldırıp daldırıp aynı şeyi yaptırıyordum. Sonra ıpıslak olan miniğime bastırdım kafasını, ben küvet tıkacını açıp su boşalıncaya kadar, o boğulmadan kurtaracak şekilde gömdüm kasıklarıma…
Off fena oldum ben yine diye düşünüp,
Megafona
"Abraham ı gönder!"
Bunu Linda göndermişti…Bayılıyorum bu melez tiplere…
Üzerimdeki sular şıp şıp akarken yere, hırsla, ateşle söylemiştim bunu. Çakallar az sonra banyoyu dilleriyle temizlemiş, bu ıslaklıkları kurulamış ekranın altında diz çöker vaziyette bekleyecekler. Bir eşya gibi orda durup bir emir gelir mi diye bekleyecekler. Onlar artıklarla beslenir demiştim, bakalım ne artacak onlara bu ateşten…
Abraham Hollanda dan Linda nın "gönüllü, çok istekli, çok zengin,bak çok istiyor,peşimi bırakmıyor,yalvarırım kabul et" dediği bir köle.
Yurt dışına bununla açıldık diyeceğim geyik olsun diye. Altı aydır vazgeçmediğim tek köle…
Linda ile aynı zamanlarda Hollanda da bulunmuşuz ama bir bir birimizden bağımsız olarak aynı mekanları dolaşmışız. Branşlarımız farklı da olsa meslektaşız, o orda kaldı. Ama onunla tanışmam ne meslekle alakalı, ne bir süre aynı yerlerde kalmamızla alakalı.
Linda, Orhan la chat te tanışmış ve benden haberdar olmuştu. Geçen sene karı koca ikisi birlikte eğitime geldiler burada…
Neyse, bu akşam beni arayacaktı sahi; kimmiş bakalım şu yeni gelecek üç adam…
Orhan ı hatırlıyorsunuz değil mi; Özlemin eski nişanlısı…
O eski hikayeye başladım ama , buralarda dolaşırken gözlerim tamamlayamadım, merakta kaldınız biliyorum ama şimdi daha önemli işim var, azıcık sabır…
Abraham, elleri önünde bağlı geldi karşımda dikildi. Gözleri yerde yine.
Siyah beyaz sanatsal fotoğraf gibi duruyor karşımda. İç gıdıklayan bir tarafı var bu adamın. Sanki şehvet
kokuyor, parfümünün adı şehvet. Onu arzulamam için bir şey yapmasına gerek yok, dursun karşımda sadece, öylece dursun…
Tüm çıplaklığımla, etrafında onu süze süze birkaç tur attım.
O sedece bekler beni, ne zaman bir kaplan gibi üzerine saldıracağımı bilmez…Çakallar seyrediyor. Çakallar da bekler…
Camdan karanlığın içerisine girmiş tüm dünya seyrediyor.
Çakallara bakarak ,
"Kıs" dedim
Onlar anladılar , loş ışık her zaman sevişmeye gizem katar.
Uzun boylu , boyum boyuna yakın…
Kaslı, atletik bir vucut.. Çalıştırıyorum bunun için,hoşuma gidiyor hafif kaslı erkekler. Ama bunun melez teni ayrı bir güzellik katıyor.
Siyah baxer, siyah omuz sergileyen arkası dar tişört. Kollarını ne de güzel çıkarmış.
Arkasından kalçalarını sıktım,çok sert,offf…
Dedim ya, adam şehvet kokuyor diye, şimdiden kasıklarımdan aşağıya indi …mımın suyu.
Önüne geçtim, omuzlarından aşağıya bastırdım.
Anladı, ben ayakta o diz çökmüş yerde apış aramın suyunu içiyor. Diliyle …mımın dudaklarını ayıya ayıra, bir yandan da etli dudaklarıyla öpüşür gibi emdi,emdi…
Ben heyecanlandıkça daha hızlı yapmaya başladı bunu. Kendimden geçmiş vaziyette ve o anın bana verdiği arzuyla başını hırsla yere ittim, devrildi. Dizlerinden kırıldı, sırt üstü düştü…
Oturdum başının üstüne, olanca kuvvetimle dilini alıyordum içime. Ben bastırdıkça etli dudakları ..mımın dudaklarına kenetleniyordu.
Ohhhh müthiş…Boşalmışım…
"Bıçak!"
Çakallar hemen getirdiler, adamın elbiselerin iki saat nazlı nazlı çıkarmasını bekleyemem…
Gevşedim,
Sırt üstü uzanmış, dizleri kırık…. Dizlerine sırtımı dayadım,kalçamın altında iyice sertleşmiş … kini hissediyordum.
Hoşuma gitti…
Sırıtarak, uzattım ayaklarımı yüzüne.o ne yapacağını biliyordu.
Tek tek dolandı parmaklarımın arasında, baş parmağımdan başlayarak emmeye başladı.
"Tabanlarımııı!" dedim,
Taban kısmında ne kadar sinir hücresi var bir bilinse, nasıl uyarılırız biz kadınlar buradan bir hissedilse…
…mın ıslaklığı oturduğum yüzeyi kaygan hale getirmiş,kalçalarımın kaymasına sebep oluyordu.
Şimdi tüm vüdümu dilinle gez dedim.
Bu işlem en az bir saat sürer. Ne bundan vaz geçerim, ne ..mın yalanmasından,ne de ayaklarımın emilmesinden. Bu gün doyumsuzum. Hiç yapmadığım şeyi yapacağım,hepsini birlikte istiyorum bu gün.
"Çakallar gelin bakayım."sesim yumuşak çıkmıştı, zevkin tesiri olmalı…
Biraz şaşırarak köpek yürüyüşüyle geldiler.
"Hadi biraz antrenman yapın, sen ayaklarımı, sen de .mımı yala ."
Abraham kesin bu duruma içerleDi…
Kaya gibi olan ..ki nasıl da minik bir kuşa dönüştü.
Ha ha ha ha diye gürleyen bir kahkaha attım. İçini acıtmak hoşuma gitmişti. Yinede işini hakkıyla yapıyor olması takdir edilecek bir durumdu. Bir süre yüz üstü yatarken beni yaladılar, sonra sırtüstü…
Abraham memelerime gelince önce etrafını diliyle haleler çizerek dolandı birkaç kez., sonra meme ucunu hafifçe dişleyerek emmeye başladı. Böyle öğretmiştim ben ona.en iyi öğrenen de o oldu zaten.
Ben kendimden geç tikçe kasıklarım arada kapanıyor açılıyor, çakal orda bir nefessiz kalıyor bir rahatlıyordu.
Nefes alış verilerinden her şey anlaşılıyor.
"Şimdi defolun yerinize "dedim
Gölge gibi geçtiler yerlerine. Melerimin asına gömülmüş Abraham ın saçlarından tuttum, yüzüne baktım, gözleri ışık ışıktı. Güldüm,katıla katıla güldüm.
Bu itlerin bu duygusallıklarına anlam veremem ve bana komik gelir, gülerim hallerine…
Keyiflendiğimi zannetti yine ki, göbeğimin üzerine doğru hareketlenen ..ikini hissettim…
Oyyy oyy oyyy..
Saçlarını bıraktım, iki hiddetli tokat attım yüzüne, parmaklarımın izi çıktı.
Ben böyle severim, böyle sevişirim,alışıktırlar bana böyle…
Devirdim yattığım yere onu sırt üstü,sertleşen ..kini aceleyle soktum ..mıma. Bir oturuyor bir kalkıyorum, kıvrana kıvrana ,yukarı aşağı üzerinde gittikçe hızlanan ritimle şehvetimi boşaltıyorum.Arada dikleşiyor, arada eğiliyorum üzerine. Eğildikçe omzunu, dudaklarını, göğüslerini dişliyorum,tırnaklıyorum. Geçmiyor başka türlü bu alev..
Ohhhh
Yine rahatlamışım…
Bir süre uzandım öylece üzerinde.
Terim karıştı terine, kalpler ritmini ağırlaştırdı. Soluk alış verişlerimiz yavaşladı.
..mımı çıkardım ..kinden. o hala fazlasıyla sertti. Bir süre karnının üzerinde oturup bekledim. İlkin o ..ki ayağımın altında eze eze küçültmek geçti aklımdan ama sonra, amaçsızca dolaşan gözlerime odada çakallar ilişti.
Karadul örümceği gibi ilişkiye girdiğim erkeği yok etmek, yiyerek, sindirerek yok etmek de harika fikirdir ama çok emek veriliyor bu köpekler bu hale gelinceye kadar. Vazgeçiyorum, düşüncesinden bile…
İyice görüntü sarhoşu olmuş bu köpeklere işaret parmağımla oturduğum yerden "gel" işareti yaptım.
Geldiler tıpış tıpış..
"Yatın sırtüstü"
Yattılar.
"Hadi ,Abraham boşalt şu sertliği birinin ağzına"
Abraham yüzü bembeyaz kesti, ama emirlerimi hiç bozmaz, bilirdim.
Çakallar zaten insan artıklarıyla beslenir…
Diğerinin de ağzını açtırdım.
Çişim gelmişti, işedim…
Off iyice yoruldum bu gün ben.
Odamdan gönderdikten sonra hepsini bir soğuk duş daha aldım, sonra yatağa çırıl çıplak uzandım…
Devam edecek…

1 yorum:

  1. Merhaba, Mutsuz ve Doyumsuz Bayanlar Adana ve çevresinde yaşayan, Reel birliktelik düşünen, Gizlilik ve Güven İçerisinde İlişki Arayan Seks'te Sınır Tanımayan ve Ne İstediğini Bilen Doyumsuz Bayanların Mesajını Bekliyorumm
    0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var

    Merhaba, Evli Çiftler Eşi için Büyük ve Kalın Düşünenler.. ( Fotoğraf ispatlı ) Eşinizin Mutluluğuna Engel Olmayın 0545 352 25 52 Özele Açık! Whatsapp Var Skype™: Dost_erkek01 Not:Tek Erkeqim.. Deneyimim var.

    Merhaba, Grup seks fante*zisini gerçekleştirme düşüncesinde olan Kararlı Samimi Paylaşıma Açık Gizliliğe Önem Verenler

    * Evli Çiftlere 3.TEK ERKEĞİM!

    * Kocasının yanında bir başka tene dokunma arzusu olan

    * Tost olmayı arzulayan bayanlar

    * Karısı gözlerinin önünde başka bir tene dokunurken aldığı hazzı görmek isteyenler beyler

    * Sizi tanıyan sizin hassasiyetinizi bilen gizliliğe önem veren deneyimli güvenilir sırdaş samimi dost olarak tanışmak isteyenler

    * 0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var

    YanıtlaSil